• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/

İstanbul Van Dayanışma Platformu

Video Arşivi
Araştırma Yazıları
Günün Sözü










TAM EKRAN YAPIN
Arkanıza Yaslanın 
Yumun Gözlerinizi..

 

Haftanın Kitabı

Muhteşem Resimler DEVAM

IslamicART 1    3
Hava Durumu
Takvim
Üyelik Girişi
  • Hasbihal - 10/08/2009
  • DOSTLUK İPİ

    Genç adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş
    makinesi ve Küçücük bir dükkânı varmış.
    Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama
    Pek az para kazanırmış.
    Çok soğuk bir kış gecesi dükkânı kapatırken
    elektrik Sobasını açık unutmuş ve çıkan
    yangın onun felaketi olmuş. Artık
    Ne bir işi varmış ne de parası.


    Günler boyu iş aramış ama bulamamış.
    Yük taşımış,Bulaşıkçılık yapmış, yine de
    Evinin Kirasını ödeyecek kadar para
    Kazanamamış.
    Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir
    Bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini.
    Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki
    Parktan başka gidecek yeri yokmuş.
    Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında.

    Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta
    Otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma.
    Arka kapıyı açmaya çalışan Şoförü kızgınlıkla yana itmiş
    arabadan inen yaşlı adam,
    'Yalnız bırakın Beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer'
    diye söylenmiş.Zengin bir işadamı olduğu her
    halinden belli olan ihtiyar, birkaç
    Adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş.

    Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle.
    Birden siniri Geçiveren ihtiyar,
    'Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur,
    Ona nasıl yardım etsem acaba?'
    diye düşünmeye başlamış.


    Oysa terzinin düşlediği paltonun
    sıcaklığı değilmiş.
    O, çok kalın Ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu
    paltonun sahibine hiç de
    Yakışmadığını ve onun vücuduna
    uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.

    Yaşlı işadamı terzinin yanına yaklaşıp,
    'Ne o evlat, bu ayazda parkta
    Donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim'
    deyince, 'Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece
    bu paltonun size göre olmadığını
    Düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi
    olduğunuzdan şişman göstermiş'

    Diye yanıt vermiş terzi.
    Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış.
    Çünkü o da üzerindeki
    Paltoya onca para ödediği halde
    Kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.

    'Soğuktan titrerken nasıl böyle bir
    şeye dikkat edebiliyorsun?'
    Diye soran yaşlı adam,
    'Ben terziyim'
    yanıtını alınca
    'Benimle
    Gel, hayat hikâyeni yolda anlatırsın'
    diyerek arabaya bindirmiş.

    Bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki
    dönüm noktası olmuş.
    Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz
    kalmasına çok üzülen
    İyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkân
    açmasına yetecek kadar para
    Vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi
    giysilerini bu genç adamın
    Dikmesiymiş.

    Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın
    heyecanıyla deliler
    Gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da
    desteğini esirgemiyor,
    Onu kendi çevresinden zengin kişilerle
    tanıştırarak yeni siparişler
    Almasını sağlıyormuş.


    Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş,
    sonra da pek çok ünlü
    Marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık
    'ünlü işadamı'
    diye anılır olmuş.
    Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş.
    Terzi çok büyük bir iş
    Bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş
    ve uçağa yetişmesine
    Az bir zaman varmış.


    Biraz sohbet ettikten sonra
    Yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş.
    Hemen bir
    Ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış.
    Yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği
    İçin uçağa yetişmiş.

    Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun sure hastanede yatmış,
    bir yandan da Sadece bir kez telefon ederek
    durumunu soran terziyi bekliyormuş.
    Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan
    oraya koştururken
    bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.

    Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş
    ki bu sefer de utancından yaşlı adamın
    Kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra
    terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış.
    Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış
    ve elinde kala kala yine
    küçücük bir dükkân kalmış.
    Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş
    hemen nerede hata yaptığını
    sormak için. Son derece kırgın olan
    ihtiyar yine de onu kabul etmiş
    ama anlatacağı öyküyü dinledikten
    sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.


    Ve başlamış anlatmaya:
    'Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış.
    Ormandaki bir kulübede
    Yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış.
    Bir gün kulübesinde
    Yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş.
    O çevrede kimse ona
    güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu,
    eşeğine binip yola koyulmuş.


    Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine
    seslendiğini duymuş.Başını kaldırınca konuşanın
    bir bülbül olduğunu görmüş.
    Bülbül ona
    'Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle
    Bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı
    söylemeye
    Başlayacak, sen de onunla gösteriler
    yapıp çok para kazanacaksın'


    Demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye
    Başlamış.
    Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı
    söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş.
    Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün
    Yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım
    İsteyen sesini duymuş oduncu.


    Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek
    Üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama
    gösteriye gitmemeyi, onca
    Parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına
    bakmadan kaçmış oradan. Gösteri
    başladığında ise eşeği her zamanki gibi
    güzel şarkılar söylemek yerine
    Sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
    Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan
    izleyicilerin elinden
    Canını zor kurtarmış.
    İşte o zaman bülbül ölünce
    büyünün bozulduğunu anlamış.


    Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün,
    büyü de o yüzden
    Bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken
    dostluk ipliğini
    Koparmasaydın...'
    Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi,
    çünkü söyleyecek bir
    Sözü yokmuş...


    DOSTLUK İPLERİNİZİ

    KOPARMAMANIZ DİLEĞİYLE.......

    Bütün hayatımız boyunca bizi üzen, korkutan, kolumuzu-kanadımızı kıran, ümitsizliğe düşüren yığın yığın olaylarla karşılaşıp durmaktayız.
    Üstelik, inancımız ve hayat tarzımızdan dolayı bazen suçlu muamelesi de görebiliyoruz. Zayıf görüldüğümüz için hakarete uğrayabiliyor; şefkatle uzattığımız elimize tokatla karşılık verilebiliyor.
    Ne tarafa dönseniz, kapılar yüzünüze kapatılmış gibidir.
    Böyle anlarda herşeyin bittiğini sanır, kendi hayatınızı omuzlarınızda bir yük gibi hissedersiniz.

    Oysa bütün sıkıntılar, dertler, üzüntüler bir imtihan. Dertsiz-tasasız bir hayat nasıl bir imtihansa, bu da öyle bir imtihan. İlk insan Hz. Adem A.S.’la başlamış, kıyamete kadar bütün insanların tabi tutulacağı bir imtihan.

    Ne peygamberlerin, ne de Allah’ın has kulları velilerin uzak kalabildiği bir imtihan. Sabredip vazifelerinden dönmeyenlerin, isyanı aklına bile getirmeyenlerin yüz akıyla çıktıkları bir imtihan.
    Demek ki sıkıntı ve zorluklarla sınanmak genel bir kanun. ‘Niçin böyle?’ sorusu beynimizi kemiriyorsa bilmeliyiz ki:
    Karanlık olmasaydı, aydınlık bilinemezdi.

    Düşmanlar olmasaydı, dostların kıymeti anlaşılamazdı.
    Korkular yaşanmasaydı, ümit etmenin zevkine varılamazdı.
    Kötülükler olmasaydı, iyinin bir anlamı olmazdı.
    Yani zıtlıklar varlığın, varolmanın tabiatında var.

    Düşünün ki, alemlerin yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Hz. Peygamber (A.S.), bir insanı en derinden sarsacak üzüntüler, sıkıntılar, korkular yaşadı. Kovuldu, taşlandı, yaralandı, hakarete uğradı, arkadaşlarını ve hatta evladını toprağa verdi. Peygamberlerin şahı idi ama aynı zamanda bir çile ve sabır peygamberi idi.

    O’nun hayatındaki sıkıntıları da bizim hayatımızdakileri de şüphesiz Allah yarattı. O hiçbir şeyi abes yaratmadığına göre, sıkıntılarımızda da elbette nice hikmet ve sebepler var. Kimini anladığımız, ama çoğunlukla anlayamadığımız sebep ve hikmetler.
    Cenab-ı Rabbu’l-Alemin, Mekke’de üstüste yaşanan sıkıntılardan dolayı Rasulünün kalbini İnşirah Suresi ile rahatlatırken, bizim kalplerimize de sonsuz şefkatiyle fısıldamıyor mu?
    “Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Senin belini büken o ağır yükünü indirmedik mi?

    Hem senin şanını da yüceltmedik mi?”
    Demek ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet kesinlikle zorlukla beraber kolaylık vardır.
    O halde bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş!
    Ve sadece Rabbine rağbet et, O’na yönel!” (İnşirah/1-8)
    Rabbimiz bu surede bütün müminleri de zorluğun ardındaki kolaylıkla müjdeleyip, uymaları gereken prensibi bildiriyor.
    Evet; hayatımız boyunca çeşitli zorluklarla karşılaşacağımıza şüphe yok. Korkacak, üzülecek, acı duyacağız.
    Belki karamsarlığa düşecek, kimi zaman da ümit ve ümitsizlik arasında yalpalayacağız.

    Ama zorluğun bulunması, kolaylığın geleceğine bir işaret. Bu ilahî prensibe inanıp, yılmayacağız. Zorlukları kalb genişliği ile karşılayacak, bir işi bitirince veya bir işle ilgili yapabileceğimiz bir şey kalmayınca, gücümüzün yettiği başka işlerle uğraşacak, hem kendimizin hem de diğer insanların dünya ve ahiret mutluluğu için elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız. Çeşitli zararlara maruz kalsak da, bizim gayemiz hep iyilik olacak.

    Gevşekliğe, ümitsizliğe düşmeye hiç gerek yok. Dün, belki sevindiğimiz bir gündü. Belki de “Allah düşmanımın başına vermesin” dedirten günlerden biriydi. Ama herşeyiyle birlikte yaşandı bitti. Neticede yaşadıklarımızı takdir edecek, son kararı verecek olan Allah. Herşey O’nun hükmü altında. Yaşananları O’na havale edip, her an yeni bir başlangıçla yaşamaya devam edeceğiz.
    Başımıza gelen kötü şeylerin hakkımızda hayır olmadığını, ya da kaybedilenlere karşılık neler kazandığımızı kim bilebilir?
    Herşeyi bilen Allah’a sığınıp, O’na güvenip, şu kısacık hayatın zorluklarına sabrederek O’nun huzuruna yüz akı ile çıkmaya çalışmaktan başka çare var mı?
    “Gevşemeyin. Ve üzülmeyin. Eğer inanmış iseniz, en üstün olan sizsiniz.” (Al-i İmran/139)

    “... Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirler dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yusuf/87)
    “Rabbin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümidini keser ki?”
    (Hicr/56)

    “Ey kendilerine zarar vermede haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah dilerse bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok affedici ve çok merhametlidir.” (Zümer/53)
    GÖZ ÇUKURU
    Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adam deniz kenarında oltayla balık tutuyordu.Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona.

    -”Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim,” dedi.

    Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya,

    -”Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü.

    Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on milli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu. Bunda bir sır olduğunu anladılar.

    Bir bilgeyi çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. Bilge kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra şu açıklamada bulundu.

    ” Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur”

    Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı kalkıverdi.

    'İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü vadiyi de ister. Onun gözünü ancak toprak doldurur. Tövbe edenin tövbesini Allah kabul eder.' (Müslim, Zekat 116)
    NÜKTELER
     AT NALI UĞUR GETİRİR Mİ?
        Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya:
        - Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
        - Demirci Hoca:
        - Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
        HAYATI SEYRETMEK
       
    Yazar Kazancakis, bir ihtiyara "neye bakıyorsun?" diye sorduğunda, ihtiyar adam gözlerini akan sudan ayırmadan şu cevabı verir:
        - Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma.
        SELÂMDAKİ İNCELİK
       
    Muzaffer Ozak Hoca'nın sahaflar çarşısındaki dükkanına giren bir genç:
        - Selâmunaleyküm babalık... diye selâm verince, hazret selâmı alır:
        - Aleykümselâm kurukalabalık...
        ÖRTÜNMEK İÇİN GİYİNMEK!
       
    İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi'nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü varmış.
        Davetten çıkınca, bir gazeteci sormuş:
        - Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
        Gandi, hiç aldırmadan cevap vermiş:
        - Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.
        HUZUR
       
    Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.
        - Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...
        KABRİSTAN
       
    Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
        - İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.
        ÇINAR AĞACI MAYDANOZUN NESİ OLUR?
       
    Selim Gündüzalp, sosyoloji hocaları olan rahmetli Seyid Ahmet Arvasi'ye:
        - Hocam demiş, "insan maymunun gelişmiş şeklidir" diyorlar. Ne dersiniz?
        Seyid Ahmed Arvasi şu cevabı vermiş:
        - O mantığa göre, çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir.
        MEZARTAŞI YAZISI
       
    Behlül Dânâ'ya biri sorar:
        - Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?
        Behlül Dânâ şu cevabı verir:
        - Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."
        ÖLÜLER ÇİÇEK KOKLAMAZ
       
    Amerika'lı iş adamı, bir Çinli'yle alay ederek sormuş:
        - Ölüleriniz, mezarlarına koyduğunuz pirinçleri ne zaman yiyecek?
        Çinli, başını kaldırmadan cevap vermiş:
        - Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.
        HAYAT NE ZAMAN BAŞLAR?
       
    - Hayat kırkından sonra başlar, diyen bir kişiye Said Turhan şu karşılığı vermiş:
        - Eğer otuz beşinde ölmezsen!..
        ÖLÜM NEDİR?
       
    Talebelerinden biri, Konfüçyüs'e:
        - "Ölüm nedir?" diye sorduğunda, Konfüçyüz'ün cevabı şu olmuş:
        - Hayat hakkında ne biliyorsun ki, sana ölümden bahsedeyim.
        HER KOYUN
       
    Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:
        - Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.
        Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül.
        Halife, kendisini sıkıştırdığında:
        - Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.
        ORUÇ NASIL ŞİŞMANLATIR?
       
    Hekimoğlu İsmail'e, "Ramazan olmasına rağmen biraz kilo almışsınız?" dediklerinde:
        - Maalesef öyle oldu, demiş. Çünkü iki kişilik yemek yiyor, bir kişilik oruç tutuyorum.
        RİYAKÂRA CEVAP
       
    Adamın biri, Hz. Ali'yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır:
        - Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm.
       BAKIŞ FARKI!
       
    Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi'nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
        - Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.
        SUSTURUCU TEDAVİ
       
    Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmed Âkif'i küçük düşürmeye çalışıp:
        - "Affedersiniz, demiş. Siz baytar mısınız?"
        Mehmed Âkif, hiç istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
        - Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
        MÜJDE
       
    Harun Reşid'in vezirlerinden biri, Behlül Dânâ'ya latife yollu takılarak:
        - "Müjde sana ey Behlül, Sultanımız seni, domuzlarla maymunlara çoban tayin etti" dediğinde, Behlül şu cevabı vermiş:
        - Öyle ise kulaklarını aç da emirlerimi yerine getirmeye hazırlan.
        ZOR AMA GÜZEL
       
    Cüneyd-i Bağdâdî'ye: "Sabır nedir?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
        - Yüzünü ekşitmeden, acıyı yudumlamaktır.
        YETMEZ Mİ?
        Asr-ı saadetteki muhteşem hadiselerden duygulanan bir genç:
        - "Keşke Peygamberimiz'in (sav) devesi olsaydım" deyince, Ali Suad atılmış:
        - Ümmeti olman yetmiyor mu?
        PEYGAMBER HÂNESİ
       
    Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:
        - Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?
        - Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı.
        O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:
        - Allah'ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, Peygamber hanesine benzedi.
        DERDİN DEVASIZI...
       
    İbn-i Sinâ'ya:
        - Dünyada devâsı olmayan bir dert var mıdır? diye sorduklarında:
        - Derdin devâsızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır, cevabını vermiş.
         BİLMEK İÇİN ÖĞRENMEK
        Tarih biyografisi ve monografi sahalarında erişilmesi çok güç bilgisiyle, dünya çapında bir şahsiyet olan İbnülemin Mahmud Kemâl (İnal)'a sormuşlar:
        - "Sizdeki bilginin çok azına sahib olmalarına rağmen sizden çok daha fazla tanınanlar var. Bunun sebebi nedir?"
        Şöyle cevap vermiş:
        - Ben bilmek için öğrendim, onlarsa bilinmek için!
        HERKES YANINDAKİNİ VERİR!
       
    Kendisine hakaret edilen Hz. İsa'ya (a.s.):
        - "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında:
        - Herkes yanındakini verir, demiş. Onda olan, benim yanımda yoktu.
        KAZA ETMEK
       
    Yolculardan biri, otobüs şoförünün yanına gider ve namaz vakti geçmeden bir mola vermesini rica eder.
        Şoför sinirlenerek:
        - Kaza edin efendim, der. Ne olur yani?
        Adam, sakin sakin cevap verir:
       - Ben kaza etmeden, ya sen kaza edersen?
        RUHLAR NEREYE GİDER?
       
    İbn-i Abbas hazretlerine "Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?" diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:
        - Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya...
        KADER
       
    Kenân Rıfâi'ye sormuşlar:
        - Madem ki neticede kaderin dediği oluyor. O halde niçin çalışıyoruz?
        Şu cevabı vermiş:
        - Çalışmak da kaderin icabı olduğu için!
        İFTİHAR
       
    Şeyh Şâmil, çarlık idaresi tarafından yakalanıp esir edildiğinde, Çar II. Aleksandır:
        - Sizin gibi büyük bir insanı misafir etmekle iftihar ederim deyince, Şeyh Şâmil'in cevabı şu olmuş:
        - Siz benim misafirim olsaydınız, ben daha çok iftihar ederdim.
    İNSAN ve TANSİYON
        -
    "İnsan, kâinata hakim bir varlıktır" diyen felsefe öğretmenine, öğrencilerden biri, şu cevabı vermiş:
        - Tansiyonuna bile hakim olamayan insan, kâinata nasıl hakim olur?


    Photo Sharing and Video Hosting at Photobucket

     
    beyninizi-beslemenin-yollari
    Beyninizi beslemenin yolları!
    Diğer hücreler gibi beyin hücreleri oluşum sırasında besin öğelerine ihtiyaç var.

    Duyuru Arşivi

  • MAKALE
  • Ne IMF ne de Dünya Bankası
  • Bu Yazı Ağaç Diktirir
  • Yeni Çıkan Kitaplar
  • Hac Kuraları
  • Haute Couture’ hayat tarzı peşinde...
  • Sibel ERSALAN'ın yeni kitabı çıktı.
  • Ağlamak
  • Bir Kaç Mutlu Bulut
  • Beyaz Dünyam
  • Hayatın Lezzeti
  • Kedi Dünyası
  • ABD Doları ile Küresel Egemenlik
  • Ünlü Şair Yusuf Nabi
  • Herkes Rızkına Kavuşur
  • Halil İbrahim Bereketi
  • Fakirlikle Mücadele
  • Edebiyatımızda İlkler
  • Sn. Valimiz Mustafa Hocanın Sergisinde
  • Özel Yazılar
  • Defol IMF
  • Burs Veren Kuruluşlar
  • Hasbihal
  • Kırgınlıkların soğuğunda üşümek
  • Yaşanmış Hadiseler
  • İhtiyaç Sahiplerine Bildirin Lütfen



  • Muhteşem Komutanlar







    Finans - Borsa
    Döviz Bilgileri
    AlışSatış
    Dolar34.425434.5633
    Euro36.250536.3957
    Köşe Yazıları

    Diğer Linklerimiz
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi3
    Bugün Toplam342
    Toplam Ziyaret23678977
    Kim Kimdir?