Yalan. Unut gitsin sana söylediklerimi. Hadi git şimdi. Hayatın bir yerine getirip, acımasız yalnızlığa bıraktın beni. Her şey boğazımda düğüm düğüm, kusamıyorum. Ağlamak geliyor içimden sadece. Lakin onu da becermiyorum artık. Ne oluyor? Neden böyle her şey? Zamanın bir yerlerinde duruyoruz. Neresindeyiz bilinmez, ne yapıyoruz, kim sürükledi bizi buraya, akan zamanın ötesinde ne var?
Gün, yaşamımızın ertesinde... Ölüm kol geziyor. Günler hain.
Bir belirsizlik, bir bilinmezlik çoğaltıyoruz çağlar öncesinden kalma, hepsi bu. Tek bildiğimiz de bu. Bir pencerenin önünde oturmuş, sonsuz olasılıkları konuşuyoruz. Ne komik, ne trajik bir durum... Mahkûm olmuşuz kendi düşüncelerimizin kapanına. Olmaz deme, olmadık şeyleri yaşadık, yaşattık hep. Sadece kocaman bir hiç vardı elimizde. Simdi ise, koca bir boşluk oldu her şey.
Sözcükler dökmek istiyorum alnına. Kaderinin çizgilerini görmek istiyorum. Ama zor. Biliyorum. Bu döngüyü kimse çözemedi, kimse bitiremedi… Üstünü getiremedik hiçbir şeyin. Bitmiyor hiçbir sancı, hiçbir döngü… Yeni baştan başlıyoruz zamana hep. Yine, yeni, yeniden… Zaman, adı konulmayan düşlerin mağarası... Zincirlerimiz upuzun ve kavi…
Karanlık bir düş’ün içine sürükleniyorum, sensiz. Çalı çırpı gibi ateşe atıp, yakmak istiyorum tüm yüzleri, tüm kalpleri, tüm yalanları, tüm zincirleri. Bilmem yapabilecek miyim? Oysa biliyorum, bir yere varmış, takılmışım. Acı çekiyorum. Bitirmek istiyorum her şeyi. Hiç yaşanmamış olsa bile, kafamdakiler. Kalbimde gülümseyen suçluğum. Yüzünü karanlıklara sattım bir kere. Geri dönüş yok. Yüzünü görmeden yazıyorum, konuşuyorum, susuyorum, tükeniyorum artık.
Umudun yakıyor.
Ve unut gitsin, geçmiş zannettiğin ne varsa. Yalan.
Gözleri kayıp bir tebessümle yazılmış çocuğun, peşine düşme sakın. Bu tebessümüm kentinde kimler kaybolmadı ki! Şarkılarla geç bu kentin sokaklarını, sesinin peşine melekler takılacak, kaybolmayacaksın o zaman, adımlarını yazacaklar yolcuların defterine. Durmadan mırıldan şarkını. Sonra, kanat aç göklerin sonsuzluğuna, kalbinin çarmıhında bir İsa insin yeryüzüne. Göğsünün sol tarafı altındaki beyaz kefene sar tüm sevgileri, tüm acıları. İçimdeki hüznün ihanetine emanet bırakmadan… Öldür şimdi beni. Yaralı bir havari gibi…
Sonsuz bir yangın başlayacak senden sonra. En onarılmaz yerimden başlayacak hem de. Durup seyretmekten başka bir şey yapmayacağım, yapamam da, başka seçeneğim olmayacak çünkü. Hikâyat-ı aşkımızın külleri yazılacak toprağa, ateşe, suya, kana… Ardımızda sisli bir çığlık...
Sisler içinde sürgünlüğün hüznü büyüyecek. Hüznüme işlenmiş yüzün. Bırak artık beni. Sensiz bir cehenneme bile razı olacak durumdayım, şimdi. Karanlık bir gecenin örtüsü yırtılıyor içimde. Sadık bir dostun korkusunda, en büyük aşk’ın kentini terk eden peygamberin üzüntüsü ve umudu arasında hicret ediyor ruhum. Çöl akşamlarına sarıp içilen yalnızlığı arzuluyor dudaklarım. Peygamberi özleyen, bir sabrın takvası gibi olmalı ömrüm… Başım, yastığa rahat konmayacak bir isyanın izinde olsun hep. Yanık yüzlü sahabi gibi…
Hangi çağın yüzüdür bu yaşadıklarım. Zaman döndükçe, çoğalan bu sızım… Ey yalnızlığımın kıblesi, hangi yöne döndüreyim seni. Ay, yalan artık. Yağmurlar, yitik. Özgürlük, içimde kanlı bir hasret. Ayrılık anında akan sözcükler, ölü şimdi. Yolculuğun zulmüne maruz bırakılmış bir söylence oldu her şey.
Yaralıyım.
Yalanlarla çoğaltılamayacak kadar, duru ve engin bir aşkım vardı oysa. Yolunu kendi çizen bir çocuğun aşkı... Uyuyan geceden daha derin ve sessizdi, bu ask. Kelimelerini ölüme adamış bir çocuktum sadece. Yalnız ve yorgun. Aşkın öfkesini senin yüreğine saplamayacak kadar, vefalı ve asil. Kendi infazını sana ve ötekilere bırakmayacak kadar da, korkusuz ve küstah biri.
Yürüyelim ey kalbim. Lime lime edilmeden içimizdeki bu sevda… Hiç anlaşılmamış, hiç dinlenilmemiş, bencil zannettikleri yanımız kalsın ardımızda. Uzaklaşalım her şeyden. Bütün kirli yüzlerimiz onlara kalsın, avunup dursunlar, mutlu olsunlar. Oysa biz her gün yeniden, yeniden, büyüyeceğiz, çoğalacağız, bu susuzluğun kıyılarında. Onlarsa her gün yeniden, yeniden, ölecekler, ahmaklığın avuntusuna, aldatıcılığına kanıp da yaşayacaklar.
Hadi kalk kuşan acılarını ey kalbim, öfkeleri düşmeden peşimize. Bütün putları kırarak, terk edelim gönüllerini. Baltamız, akılsız ruhlarına dolanmış olarak kalsın. Karanlık kâbusların sarayında, yoksunluğun sabahına uyansınlar...
Hadi toparlan, kaçalım ey kalbim!
Kaynak: ilkehaber