Büyük âlim ve velî. Seyyid Fehîm Arvâsî hazretlerinin oğludur. 1871 (H.1287) senesinde Arvas'ta doğdu. 1916 (H.1334) senesinde otuz iki yaşında Ermeniler tarafından şehîd edildi.
Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Arvas Medresesinde ve Gevaş`ta babasının icâzetli talebelerinden, Molla Abdülcelîl`den bir müddet okudu. İlk bilgileri öğrendi.Daha sonra zamânın meşhûr âlimi ve tasavvufta büyük rehber Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden Başkale`de ilim öğrendi. Onun yüksek huzûrunda ilmini tamamladı. Bundan sonra da tasavvufta yetişmek üzere çalıştı. Bu hocası onu lâyık olduğu feyz ve kemâl derecelere ulaştırdı.Hilâfetle şereflenip irşâd için önce Arvas`a gitti. Sonra hocasının emriyle Van Müftülüğünü kabûl etti.
Ders arkadaşlarından Abdülmecîd Efendi şöyle anlatmıştır: "Benim yazım düzgün ve güzel olduğundan hocamız Abdülhakîm Efendi bana Muhammed Sıddîk`ın hilâfetnâmesini yazdırdı. Bunu yazdırdıktan sonra bizimle bir hafta hiç ilgilenmedi. Muhammed Sıddîk bu durum karşısında herhalde bir kabahatim var diye çok üzüldü. Üzüntüden başını kaldıramaz olmuştu. Bir gün hocamız Abdülhakîm Efendi bana; "Muhammed Sıddîk`a söyle at hazırdır, yarın atına binsin buradan gitsin." buyurdu.
Bunun üzerine ertesi gün Muhammed Sıddîk gâyet üzgün bir halde yola çıkacaktı. Beldenin eşrafı onu uğurlamak için toplandı. Abdülhakîm Efendi hazretleri ise ona dönüp bakmadı bile. Nihâyet yola çıkıp ayrıldı gitti. Çevkan Suyunun yanına vardığı sırada Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri onu geri çağırdılar. Koluna girip iki âşık gibi berâber yürüyerek geri geldiler. Birbirlerini çok severlerdi. Herkes onları seyrediyordu. Muhammed Sıddîk`a hilâfetnâmesini verdiler. Tekrar insanlara yaklaştılar. Muhammed Sıddîk Efendi sevincinden tebessüm ediyordu.Hocası ona halkın gözleri önünde çok iltifat gösterdi. Sonra onu tekrar uğurlayıp, gönderdi. Ona önce gösterdiği sert muâmeleye temasla şöyle buyurdu: "Her şeyi tamamdı. Ancak kalbinde Seyyid Fehim Arvâsî hazretlerinin oğluyum diye bir nokta vardı. Onu da bu muâmele ile sildik."
Muhammed Sıddîk Efendi zâhirî ve bâtınî ilimlerde yetişip hocası Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinden icâzet aldıktan sonra Arvas`ta ve Van`da hizmet etti.Van`da bulunduğu sırada bir gün Van Vâlisi Tâhir Paşa zamânında, Van`a, rûhun bir insandan başka bir insana geçtiğine inanan sapık bir kimse gelmişti. Van`a geliş sebebini Vâli Tâhir Paşaya anlatıp, vâli konağında misâfir olmuştu. Vâli Tâhir Paşaya sapık düşüncelerini açınca, bir müddet münâkaşa ettiler. Bu münâkaşadan sonra Vâli Tâhir Paşa da Van`da bulunan büyük âlim Muhammed Sıddîk Efendiyi vâli konağına dâvet edip; "Şöyle sapık bir kimse geldi. Bozuk fikrini yayarsa zararlı olur ne edelim?" diye sordu. Bunun üzerine; "Ben şimdilik onu tam mânâsıyla susturup iknâ edemem. Konuşma çok uzar. Onu birkaç sözle ancak hocam Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri iknâ eder." dedi. Bunun üzerine Başkale`ye; "Muhammed Sıddîk çok ağır hasta acele teşrifinizi dilemektedir." diye bir tel çekildi. Abdülhakîm Efendi bu haberi alır almaz atına binip Van`a gitti. TalebesiMuhammed Sıddîk ile buluşunca, Muhammed Sıddîk; "Efendim benim hastalığım, sıkıntım şudur?" diyerek inkârcı, sapık kimsenin hâlini anlattı ve cevap verilerek onun iknâ edilip susturulmasını arzu ettiğini söyledi.
Bunun üzerine Abdülhakîm Efendi; "O kimse ile bahçede görüşeceğim. Bir yer hazırlatın. Altı yaşında bir eşeği de bahçeye bağlatıp bir müddet aç ve susuz bırakınız." dedi. Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra sapık kimse ile bahçede görüşmek üzere bir araya geldiler. Konuya geçmeden önce Abdülhakîm Efendi sapık kimseye; "Nerelisin? Evli misin, baban öleli kaç sene oldu?" diye sordu.Sapık kimse; "Siz şarklı hocalar birisi ile karşılaşınca, böyle fuzûlî sorular sorarsınız. Buraya ne için geldiyseniz o konuda konuşalım." dedi. Abdülhakîm Efendi hazretleri; "Dâvânızı duydum. Yalnız siz çok insafsız bir kimsesiniz. İnsafsızlarla ilmî münâzara yapmayı tercih etmem." buyurunca; "Neden insafsız mışım?" dedi. "İfâdenize göre baban altı sene önce ölmüş ve o zaman deminden beri şurada anırıp duran şu eşek dünyâya gelmiş ve babanın rûhu bu eşeğe geçmiş! Böyle iddiâ ediyorum aksini isbât edebilir misin?" deyince, sapık kimse şaşırıp kaldı ve yenik düştü. Sapık bir düşüncede olduğunun farkına vardı. Seyyid Abdülhakîm Efendinin büyük bir âlim ve velî olduğunu anladı, iknâ oldu.
Bundan sonra Seyyid Abdülhakîm Efendi ilmî olarak gâyet geniş açık ve anlayabileceği bir tarzda rûhun bir insandan başka bir insana geçmeyeceğini, bunun mümkün olmadığını anlattı. Sapık kimse gerçekten iknâ olup, sapık fikrinden vaz geçti. Îtikâdını düzeltti ve tövbe etti.
Seyyid Abdülhakîm Efendi onu alıp Vâli TâhirPaşanın yanına götürdü. "İşte bir iddiâ ile buraya kadar gelmiş bu kimseyi bir eşekten misâl vererek müslüman ettik." buyurdu. Sonra bu kimsenin saptırdığı insanların îtikâdının düzeltilmesi için Tâhir Paşanın gayret göstermesini ve yardımcı olmasını istedi.
Muhammed Sıddîk Efendi Van`da müftü olduğu sırada Birinci Dünyâ Savaşı çıkmıştı.Bu sıralarda bir gün Mejingir (Yukarı Kaymaz) köyünde Mejingir Suyu kenarında kollarını sıvamış abdest alıyordu.Sağ ayağını yıkamış sol ayağını yıkamak üzere iken o çevrede bulunan ermeni komitacılarından iki ermeni yakınında saklanmıştı. Ateş edip Muhammed Sıddîk Efendiyi vurdular. Atılan kurşun sağ omuzundan girip sol böğründen çıkmıştı. Vurulduğunu hissedince, belindeki kundaklı silahı çekip ateş etti.Kendisini yaralayanı vurup öldürdü. Diğerini de yaraladı. Arkadaşları da o yaralıyı öldürdüler. Muhammed Sıddîk hazretleri birkaç saat sonra şehîd oldu. Bu arada vasiyetini yapmıştır. Kabr-i şerîfi Mejingir köyündedir. Fehmî Efendi adında fazîlet sâhibi bir oğlu vardı. 1969 senesinde vefât etmiştir. Kabri, babasının kabri yanındadır. Kerâmet sâhibi bir velî idi.
1) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; c.3, s.1538
Kaynak : http://www.vanlilar.net/default.asp?x=haber&y=oku&ID=4252&yazan=1