Hukuk Sözlüğü
A
Abes
Akla ve gerçeğe aykırı; gereksiz; yersiz; boş şey; saçma; anlamsız
Abesle iştigal etmek
Boş şeylerle uğraşmak
Acar
Atılgan; gözü pek; yiğit; kabadayı; yılmaz; kabına sığmaz; güçlü; becerikli
Aciz
Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu
Âciz
Gücü bir işe yetmez olan; güçsüz; beceriksiz; kabiliyetsiz; zayıf;
Âdâb
Töre; edepler; terbiyeler; utanmalar; yol yordam; yol yöntem
Adâd
Adetler; sayılar adem yokluk; hiçlik; ölüm
Adâd
Adetler; sayılar
Adem
Yokluk; hiçlik; ölüm
Adem-i ifâ
Yapmamak; bir görevi yerine getirmemek; bir borcu zamanında ödememek
Adlî kaza
Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı
Adlî müzaharet
Adli yardım
Afakî
Belli bir konu üzerinde olmayan (konuşma); dereden tepeden söz; objektif; nesnel; yabancı
Afet
Doğanın sebep olduğu yıkım; kıran; çok kötü; büyük felaket; belâ; çok güzel insan
Ağlep
Kuvvetli; büyük
Ahar
Başkası; üçüncü kişi
Ahde vefa
Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık
Âhir
Son; sondaki; en son; en sondaki
Âhiren
Sonradan
Ahit
Sözverme
ahkâmı huzuriyye
hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri
ahkâmı mahsusa
özel hükümler
ahkâmı müteferia
ayrıntılı hükümler
ahkâmı mütehalife
aykırı değişik hükümler
ahvâl
durumlar; haller; vaziyetler
âidiyet
ait olma durumu; ilişkinlik
akar
taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler
akarâtı mevkufe
vakfedilmiş, gelir getiren mallar
akdetmek
sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak
akd-i mebhusünanh
sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
akd-i mezbur
sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme
akd-i muvazaa
karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme
akd-i sahih
geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme
âkideyn
her akitte akdi yapan iki taraf
âkidîn
sözleşenler; sözleşme yapanlar
âkit
bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan
alâhilâf'ül-kanun
kanun hilafına; yasaya aykırı olarak
alâkadar
ilgili; ilişkili
alât
aletler; araçlar
aledderecat
sırasıyla; derecesine göre
alelhesap
hesaplaşmak üzere; hesaba sayarak; sayışılmak üzere; doğan kârdan bir bölümünün ileride tamamı üzerinde hesaplaşılmak üzere önceden ödenmesi
ale-l-ıtlak
genel olarak; rasgele; bir sınır ile bağlı olmayarak
ale-l-umûm
genel olarak; umumi bir biçimde; bütün
alelusul
usulüne uygun; üstün körü
aleniyet
açıklık; kamuya açık olunması
alettakrib
takriben; yaklaşık olarak
âm ve şamil
genel; herkese ait; geniş kapsamlı
amade
bir işi yapmaya hazır; hazırlanmış
amel
iş; edim; fiil
amele
işçi; emekçi, ırgat
amelî
işe dayanan; iş üstünde; tatbikî; pratik; uygulamalı
amenajman
doğal kaynakların işletilmesi
âmil
yapan; etken; etmen; sebep; faktör
âmir
emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten
âmm
genel; umumi; herkese ait
ammâ
ama; fakat; lakin; ancak; şu kadar öyle ki
amme
kamu
âmme hükmî şahsiyeti
kamu tüzel kişiliği
amme intizamı
kamu düzeni
angaje
sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı
ânif'ül-beyan
az önce beyan olunan, bildirilen
anmuhakemetin
muhakeme yaparak; yargılama yoluyla
antrepo
gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar
âra
reyler; oylar
arazi mahlule
mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye
arazi-i emiriyye
rakabesi beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi
arâzi-i haraciyye
haraca bağlı arazi;
arâzi-i memlûke
mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler
arâzi-i metrûke
halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi
arâzi-i mevât
hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler
arazi-i mevkufe
geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi
arazi-i miriyye
devlete ait arazi
arâzi-i öşriye
ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi
âri
...sız; boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz
âriyet
ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi
arîz ve amîk
genişlik ve derinliğine; enine boyuna; uzun uzadıya
arz
sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)
asgarî
en az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük
ashab-ı intikal
verasetin geçişinde hak sahipleri
asrî
zamana uygun; çağdaş; modern
aşikâr
belli; açık; apaçık; meydanda olan
ateh
bunama; bunaklık
atıf
yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma
âtî
gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal
avans
alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik
avârız
kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller
avdet
dönüş; geri gelme; dönme
ayn
para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri
aynî
mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen
âzâ
uzuvlar; üyeler; organlar
âzâde
serbest; hür; özgür
azamî
en çok; en büyük; en yüksek
azimet
gidiş; yola çıkma
B
Bâ tapu
tapulu; tapu ile tasarruf olunan
bâ'de'l-isticar
kira sözleşmesinden sonra
bâ'de'l-istirdad
geri aldıktan sonra
bâ'de'l-mevt
ölümden sonra; öldükten sonra
bâ'de'l-vefat
insan ölümünden sonra
ba'dehû
daha sonra
bâb
kapı
bâdî olmak
sebep olmak
bağıt
akit
bâhir
belli; besbelli; açık; apaçık
bahsetmek
bir konu üzerinde söz söylemek; konuşmak; sözünü etmek
bahşetmek
bağışlamak; sunmak; eriştirmek; vermek
Bâ-husus
hele; özellikle; üstelik
baîd
uzak; ırak
bâîs olmak
sebep olmak; göndermek; gerektirmek
baki
sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran
bâlâ
yukarı; yüksek; üst; yüce
bâligân-mâbelâğ
ziyadesiyle; bol bol
baliğ
eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin; son mertebeyi bulan
banknot
Devlet Bankası tarafından çıkartılan kağıt para
bariz
açık; göze çarpan; belirgin
basiret
doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü
batıl
doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen
bayi
bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri
becâ
yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz
bedâyî
sermayeler; anamallar;
bedialar
göze güzel görünen şeyler; estetik
bedel-i misil
emsaline uygun peşin para
beden
canlı varlıkların maddi bölümü; gövde; vücut; cisim; ten
bedihî
açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen
bediî
güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik
beher
her biri
belagat
iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı
berât
(eskiden) rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman
beraat
aklanma
berây
.....amacıyla; .......için
berhava
havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş
berî-üz-zimme
zimmetten kurtulmuş; aklanmış
ber-mucib-i talep
talep mucibince; istem gibi
ber-vech
olduğu gibi; olarak
ber-vech-i bâlâ
yukarıda olduğu gibi
beşerî
insanoğlu ile ilgili; insanî; insana mensup
betekrar
tekraren; tekrarla
bey ü şira
almak ve satmak
bey'i bât
kesin satış
bey'i bi-l vefâ
kararlaştırılan süre içinde satılanı geri almak koşulu ile yapılan satış sözleşmesi
bey'i mukayaza
malı mal ile değiştirmek; trampa
bey'i
satım; satma; satış; satılma;
bey-i sarf
parayı paraya satmak; para bozmak
beyn'en-nâs
halk arasında
beytülmal
maliye hazinesi
beyyine
bir olayın doğruluğunu ortaya koyabilen yöntem; duruşma sırasında bir düşünceyi gerçekleştirmek için başvurulan belge, delil, şahit
beyyine külfeti
mahkemede bir beyan ve iddiayı kanıtlama yükümlülüğü
bidâyet
başlama; başlangıç
bidâyet mahkemesi
ilk mahkeme; davaları birinci derecede gören ve çözümleyen mercii
bi-eyyi-hâl
herhalde; mutlaka; elbette
bi-hakkın
hakkıyle; hakkı olarak, gerçekten; tamamiyle
bi-haseb-il verase
veraset nedeniyle; verasetten doğma
bi-hükm'ül-kanun
kanun hükmü gereğince; yasa kuralı ile
bilâ kayd ü şart
kayıtsız ve şartsız
bil-ahire
sonra; sonradan
bilâkis
tersine olarak; tam tersine; aksine; sonunda
bilâ-müddet
süresiz
bilâ-sebeb
sebepsiz
bilâtefrik
tefrik etmeksizin; ayırmaksızın
bilbeyyine
delil ile; tanık ile; ispat ile
bil-cümle
bütün; hepsi; tamamı
bil-farz
tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi
bilfiil
gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek
bilistirdad
geri alarak; geri alınarak
bilmuvafakat
razı olarak
bilmüzakere
müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak
bilmüzayede
artırma ile; artırarak
bi-l-müzayede
müzayede ile
bi-l-rü'ye
görerek; görülerek
bilumum
bütün; hep; kamu; -in hepsi
bî-ma'nâ
manasız; anlamsız
binâberin
bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle
binâen
...den dolayı; ...den ötürü; ...için;
binâen-alâ-zâlik
bundan dolayı; bunun üzerine
binâen-aleyh
bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı
bi-n-netîce
netice olarak; sonuç olarak
binniyabe
naip eliyle; vekillik ile; vekaleten
bîtâp
bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun
bî-taraf
tarafsız
bitarıkıl'evlâ
evveliyetle; öncelikle
bi-t-tabi
tabiatiyle; doğal olarak
bünye
vücut yapısı; yapı, beden; vücut; yapılış; kuruluş
bürûz
belirme; ortaya çıkma
C
câmi
cem eden; içine alan; içinde bulunduran; taşıyan; toplayan
câmia
topluluk; zümre
cânî
cinayet işlemiş olan kimse
canîb-i beytülmal
hazine tarafı
canîb-i vakıf
vakıf tarafı
canîp
yön; taraf; cihet; yan
cari
uygulanan; yürürlükte olan
cây-i teemmül
etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur
cebrî
zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak
cebri icra
kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları
celesat-ı âti
gelecekteki celseler, oturumlar
celile
büyük; ulu
celpname
yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı
cemaat
bir dinden veya ırktan bulunanların topluluğu; toplum; topluluk; insan kalabalığı
cemetmek
toplamak; bir araya getirmek
cemi ezmân
bütün zamanlar; zamanların toplamı
cemiyet
toplum; topluluk; dernek
cereme
başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası
cerh ü iptal
çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme
cevâmi'
camiler; mescitler; toplanılan yerler
cevâz
izin; müsaade; caiz olma
cevâz bahş
izin veren; müsaade eden
cevher
maya; öz; değerli taş; elmas
cezaî şart
ceza şartı; ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı
cezrî
asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden
cibâyet
alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili
cihâz
çeyiz; takım; alet; aygıt
cihet
yön; taraf; amaç
cismanî
cisimle, bedenle ilgili; bedensel
cism-i câmid
cansız cisim
cürmiyet
suç hali; suçluluk
cürmü meşhut
suçüstü; göz önünde işlenen suç
cürüm tasnii
bir kimse hakkında cürüm uydurmak
cüz
bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük
D
dâfi
defi'de, savuda bulunan kimse
Dahiliye Vekâleti
İçişleri Bakanlığı
dâyin
borç veren; alacaklı
deâvî
davalar
def'aten
bir defada; birden
def'i def
def'e karşı def'; savuya karşı savu
defaât
kereler; kezler; yollar
defâtir
defterler; birlikte dikilmiş kağıtlar
defter-hâne
taşınmaz mallara ilişkin tasarrufların kayıt
defter-i hakanî
eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği defter
defter-i hakanî idaresi
eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği daire
değer baha
bir malın iktisadi duruma göre kıymetini ifade eden fiyat
delâlet
gösterme; yol gösterme; kılavuzluk; iz; işaret; aracılık
delâlet-i bil'işare
işaret ederek, hatırlatarak gösterme
delil
kanıt; tanıt; ipucu
delil-i celî
aşikar delil; belli, apaçık kanıt
der-akap
hemen; arkasından
derc etmek
araya sokmak; arasına sıkıştırmak
derceb etmek
cebe atmak; kendine alıkoymak
derç
sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme
der-dest-i rü'yet
dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava
der-kâr
malum; aşikar; bilinen; belli
dermeyan etmek
ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak
der-piş
en önde; göz önünde bulunan; öngörü
der-pîş etmek
öngörme; göz önünde bulundurma
der-uhte
üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama
desise
hile; oyun; entrika
devair
daireler
Devlet Şurası
Danıştay
Devlet-i Âliyye
Osmanlı İmparatorluğu
deyn
borç
Dîvân-ı Muhasebat
Sayıştay
dûçâr
tutulmuş; uğramış; yakalanmış
dûn
aşağı; aşağılık; altta; aşağıda
dûr
uzak
düstûr
kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi
E
ebniye
binalar; yapılar
ecnebî
yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler
ecr-i müsemmâ
taraflar arasında belirlenen ücret
ecrimisil
bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri
eda
edim; borçlanılan şey; borcun konusu
eda davası
davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava
edeb
iyi terbiye; naziklik; usluluk
ef'âl
eylemler; fiiller, işler; ameller
efrâd
fertler; bireyler
ehemmiyet
önem; bir şeye verilen değer
ehil
ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip
ehl-i hibre
bilirkişi
ehl-i vukûf
bilirkişi
ekalliyet(akalliyet)
azınlık
ekser
daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca
ekseriyet
çoğunluk
elfaz
kelimeler; sözler
elîm
elemli; kederli acılı
el-yevm
bugün; şimdi; halen
emlâk-i sirfe
yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar
emr-i makzî
hükme bağlanmış iş
emtea
ticaret konusu her türlü mal
emval
mallar; mülkler
emvâli menkule
taşınır mallar;taşınabilir mallar
enfüsi
öznel; subjektif
enkaz
bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri
erbaa
dört
erbâb
ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler
erbâb-ı vukuf
bilirkişiler
esbab-ı mucibe
gerekçe; gerektirici sebepler
eshâb
sahipler; bir şeyin malikleri
esham
pay senedi; hisse senedi
eslem
en selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam
eşcar
ağaçlar
eşhas
şahıslar; kişiler; kimseler
eşkâl
biçimler; suretler; tarzlar
evkaf
vakıflar
evleviyet
tercihli; haydihaydi; öncelikle
evrâk
yapraklar; kağıtlar; arşiv
evrâkı müsbite
ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler
evsaf
vasıflar; sıfatlar; kaliteler; nitelikler
evvelâ
birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce
evvel-be-evvel
herşeyden önce
evvelemirde
herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak
ezcümle
özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası
ezmân
zamanlar, vakitler; anlar; çağlar
F
fâhiş
aşırı; ağır; çok fazla
fariğ
bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi
farz
zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma
fâsıl
ayıran; bölen
fâsıla
aralık; ara
fasl etme
halletme; neticelendirme
fek
kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme
fer' î
bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan
ferâgat
vazgeçme; elçekme; dinlenme
ferağ
devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı
ferd
tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı
ferdi
fertle ilgili
ferman
bir kararın yerine getirilmesi için padişahtan çıkan tuğralı emir
fesâd
karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan
fesh
bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma
fevkinde
üstünde; aşan
fırka
insan kalabalığı grubu; parti
fıtrî
tabii; yaradılışındaki; doğasındaki
fi-i cârî
geçer değer
fiil
eylem; hareket; edim; iş
filhakika
hakikatte; gerçekte; doğrusu
fi-l-vâki
gerçi; gerçekten; vakıa
fuhûş
haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket
fuzûlî
boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz; erkek adı
fuzûlî işgal
bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek
fürûht
satma; satım; satış
G
gabin
aşırı yararlanma
Gaî (gaiye)
gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin
gaip
görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi
galle
gelir; hasılat; yarar
garaz (garez)
gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç
gars
ağaç dikme
gasıb
başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse
gasp
başkasının birşeyini elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması
gaybubet
kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik
gayr (gayir)
ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı
gayr-i melhûz
beklenmedik; imkansız; olanaksız
gayr-i mümkün
olanaksız; imkansız
gıyâb
hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka
girift
dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama
gûna (gûne)
türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat
güzeran
geçici; geçen
H
hacet
gerek; gereklilik
hâcir
hicret eden; bir yerden başka bir yere göçen; sayıklayan (hasta)
hâdis
meydana gelen; çıkan; yeni çıkan
hafiyyen
gizli olarak; saklı olarak; gizlice
hafriyat
kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma
hail
duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller
haiz
sahip; elde bulunduran; taşıyan
hakikiyye
hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten
Hakk
Allah; Tanrı; doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse
hakkaniyet
hak ve adalete uygunluk; doğruluk
hakk-ı mesil
su yolu hakkı
hakk-ı mürûr
geçit hakkı
hakk-ı şuf'a
önalım hakkı
hakk-ı şürb
içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı
halel
bozma; bozukluk; eksiklik; zarar
haleldar olmak
bozulmak; çiğnenmek
halita
karışım
harâc-ı mukaseme
arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi
harâc-ı muvazzaf
arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi
Hariciye Vekâleti
Dışişleri Bakanlığı
hârîm
başkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem
harnup
keçiboynuzu
hartama
pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta;
has
sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme
hasârât
zararlar; ziyanlar; hasarlar
hasb-el-kanun
kanun gereği
hasebiyle
yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle
hasîm
iki düşmandan herbiri
hâsim
hasmeden; kat'eden, kesip atan
hasren
muhasara ederek; etrafını çevirerek
hâss
özgü
hatîa
günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık
hâvi
kapsar; kapsayan; içeren; içerir
havza-i fahmiyye
kömür havzası; kömür bulunan bölge
haylûlet
engel olma; araya girme; yolu kapama
hayr (hayır)
iyilik; iyi; faydalı iş; yarar
hayrât
sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese
heder olma
ziyan olma
hedm
yıkma; harap etme
hercü merc
altüst; karmakarışık; allak bullak; darmadağınık
heyelân
toprak kayması
hıfz
saklama; koruma
hibe
bağışlama
hilafı
tersi; aksi; zıddı
hilkat
yaratılma; yaratılış; tabiat
himaye
koruma; korunma; birine arka çıkma
hisse-i şayia
yaygın hisse; ortak pay
hitâm
son; bitim; tükenme; nihayet
hod-be-hod
kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden
hudûs
sonradan peyda olma
hulâsa
özet
hulûl
gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi
husul
olma; oluş; oluşma; doğma; çıkma
husule gelmek
doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak
husûmet
hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma
husûsat
bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler
hususî
özel; kişiye ait
hüccet
senet; delil; belge
hükkâm
hakimler; yargıçlar
hükmî şahsiyet
tüzel kişilik
hüsnüniyet
iyiniyet
I
ıskat
düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal
ıslah
düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme
ıslahât
düzeltme veya iyileştirme işleri
ıstılâh
terim
ıtlâk
salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir
ıttılâ
öğrenme; bilgilenme; haberdar olma; tanıma
ızrar
zarar verme; zarara sokma
ıztırâr
zorunluluk; çaresizlik; ihtiyaç
İ
i'lâmât
bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge
iade
geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme
iade-i muhakeme
yargılamanın yenilenmesi
iaşe
yaşatma; besleme; geçinme
ibâre
deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz
ibhâm
kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma
ibka
devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma
ibra
aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma
ibraz
gösterme; meydana çıkarma; sunma
ibtida
başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta
icâb
gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz
icabı hal
durumun gereği
icar
kiraya verme; kiraya verilme
icâre-i müeccele
sonradan alınacak kira
icareteynli vakıf
ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar
icazet
izin; ruhsat, diploma
icâzet-i lâhika
bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması
icbar etme
zorlama
icmâl
kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı
İcra Vekilleri Heyeti
Bakanlar Kurulu
içtihad
özel görüş; anlayış; kavrayış
içtima
toplanma; toplantı; bir araya gelme
içtimaî
sosyal; toplumsal
içtinap
kaçınma; çekinme
idame
devam ettirme; sürdürme
idâre-i husûsiyye
il özel idaresi
idarî
yönetimle ilgili; yönetsel
ifa
ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim
ifade
anlatma; anlatış; anlatım
ifham
anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme
ifrağ
bir durumdan başka bir duruma sokma
ifraz
arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme
ihâta
bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi
ihbar
haber verme; bildirme; bildirim
ihdas
ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma
ihkak-ı hak
kendiliğinden hak alma
ihlal etmek
zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak
ihmal
dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme
ihraç
çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım
ihraz
benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme
ihtar
hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım
ihticâc
delil veya tanık gösterme
ihtilaf
anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı
ihtilat
karışma; katılma; bir araya gelme
ihtimam
özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme
ihtirâzi kayıt
çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması
ihtiva etmek
içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak
ihtiyar etmek
seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek
ihtiyarî
isteğe bağlı; seçmeli; istemli
ihtiyat
sakınma;
ihzâr
hazırlama; huzura getirme; sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne zorla getirtme
ihzarî
hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan
ika etmek
yapmak; etmek; oluşturmak
ikâme
yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma
ikametgah
bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer
ikmal
tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması
ikrâh
korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak
ikrar
saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul
ikraz
borç verme; ödünç verme
iktifâ
yeter bulma; yetinme
iktirân
yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme
iktisabî
kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili
iktisadi
ekonomik
iktisap
kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme
İktisat Vekâleti
Ekonomi Bakanlığı
iktiza
gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)
ila-nihâye
sonuna kadar
ilga
ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme
illet
hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep
illiyet bağı
nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki
ilmî
bilimsel
ilmühaber
belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi
iltibâs
karıştırılma; benzeşim; karışıklık
iltihâk
katılma; karışma
iltisâk
yapışma; bitişme; kavuşma
iltizam
kendi için gerekli sayma; gerektirme
iltizami muamele
bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;
ilzâm
susturma; bağlama
imâl
yapma; yapılma; meydana getirme
imâr
bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme
imdi
buna göre; şu halde; o halde
imha
yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme
imhâl
mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma
imlâ
doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi
imtina
kaçınma; çekinme
imtisâl
gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme
imtiyaz
ayrıcalık; farklılık
in'ikad
bağlama; kurulma; toplanma
inbiâs
gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme
ind-el-hâce
lâzım olduğu; gerektiği zaman
ind-ettemyiz
temyiz sonunda; temyiz olunduğunda
infâk
beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak
infisâh
fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma
inhisar
tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması
inkıta
kesilme; kesinti; ara verme
inkılâp
değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim
inkıyâd
boyun eğme; kendini teslim etme
inkisâm
taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma
inkişaf
açılma; gelişme; gelişim; açınım
inkiza
bitim; sona erme
insicâm
bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık
inşâî
inşaya, yapıya ait
inşaî hak
yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak
intac
sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme
intifa
yararlanma; bir şeyden istifade etme
intifa hakkı
yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi
intihâb
seçme; seçilme; seçim
intikal
geçme; geçirim; nakil; birinden diğerine geçme; yer değiştirme; el değiştirme bir mal üzerindeki tasarruf hakkının kanun ile belli kimselere geçmesi
intikal
geçiş; göçüş; anlama; kavrama; yer değiştirme; el değiştirme
intizâm
düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik
intizâr
bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme
inzibât
yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen
inzimâm
eklenme; katılma; ilave
ipka
kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme
îrâd
gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme
irae
tayin etme; gösterme
irae edilmek
gösterilmek
iras
yapma; etme; birine (zarar) verme
irca
eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme
irca olunma
eski duruma getirme; çevirme; döndürme
irsen
irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)
irtibat
bağlantı; ilişki; ilgili olma
irtifak
hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim
irtihan
rehin olarak alma, alınma
is'af
yerine getirme
isâl
vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma
isbât
şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma
isnad
bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme
isti'dâd
kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek
istiane
yardım isteme
isticar
kira ile tutma; kiralama
isticvap
sorguya çekme; sorguya çekilme
istida
dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme
istidlâl
bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama
istifade
yararlanma; faydalanma
istiglâl
ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma
istihdâf
hedef tutma; amaç edinme; amaçlama
istihdâm
hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma
istihkak
hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma
istihkak davası
taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava
istihlâk
tüketim; kullanarak bitirme
istihrâç
çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama
istihsal
üretim; üretme; elde etme
istikraz
borç alma; ödünç alma
istilzâm
gerektirmek
istimâ
davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi
istimâl
kullanma
istimlak
kamulaştırma; Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda, bedelin peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmazın tamamına veya bir kısmına kanunda gösterilen yöntemlere göre kamu yararına el koyması
istimval
ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması
istina
dayanak; dayanma
istinâbe
davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkemece ifadesinin alınması
istinad
dayanma; senet, delil sayma
istinâd etmek
dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak
istinkâf
çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma
istirdâd
geri alma; alınma; geri isteme
istisna
ayrı tutma; kural dışı sayma
iş'âr
bildirme; yazı ile bildirme; gösterme
işhâd
şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme
işkâl
zorlaştırma; güçleştirme
iştigal
meşgul olma; bir işle uğraşma
iştirâ
alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak
iştirâk
katılma; ortak olma; ortaklık
ita
verme; ödeme
itfa
söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme
itibâr
sayma; saygınlık; saygı gösterme; önem verme
itirâz
karşı çıkış; takışma; karşı koyma
ittiba
uyma; itaat etme
ittihâd
bir olma; birleşme; birlik
ittihâz
edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma
ittisâl
bitişme; kavuşma; yakınlık
ivaz
karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat
izaa
kaybetme; yitirme
izafe
zammetmek; katmak; karıştırmak
izâh
açıklama
izale
giderme; giderilme
izhâr
açıklama
K
kaanî
kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış
kaasır
zorla işleten; kısa
kabil
kabul eden; kabul edici; olan; olabilir
kabl-el-işgal
işgalden önce
kabz
alma; elde tutma; edinme
kabzeylemek
almak; elde tutmak; edinmek
kadastro
arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;
kadîm
çok eski zaman; eski
kâffe
hep; bütün; cümle
kâfi
yeter; yeterli
kaide
kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık
kaim
başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen
kaime
kağıt para
Kal'
koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma
kalbetme
değiştirme; çevirme
karâr-gîr
kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış
kârine
ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması
karye
köy
kat'
kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme
kat'iyyet
kesinlik
kâtib-i adil
noter
katiyet kesbetmek
kesinleşmek; kesin hale gelmek
kavâid
kaideler; usuller; kurallar; yasalar
kazaî karar
yargısal karar
kaza-î merci
yargı organı; mahkeme
kazaî tefsir
yargısal yorum
kaziyye-i muhkeme
kesin hüküm
Ke-en-lem-yekün
sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi
kefalet
kefil olma; kefillik
keff-i yed
elçekme; vazgeçme; karışmama
kemâl
olgunluk; tamlık; eksiksizlik
kerhen
iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki
kesb
çalışıp kazanma; edinme
kesbetmek
kazanmak; edinmek; sağlamak
ketmetmek
gizlemek; saklamak; sır tutmak
keyfiyet
iş; durum; mesele
kıstâs
ölçü; ölçüt
kışlak
kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer
kıyâs
karşılaştırma; oranlama; örnekseme
kifâyet
kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik
kitab'ül-icare
icar kitabı; Mecelle'de kira bölümü (faslı)
kontrat
mukavele; sözleşme
kuyûd
kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler
külfet
sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet
küsur
artık
küşad
açma; işletmeye açmak
kütüb
kitaplar
L
lâ-akall
en azından; daha aşağı olmaz
lâfz (lafız)
söz
lâhik
yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi
lâübâlî
ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli
lâ-yete gayyer
sabit; değişmez; bozulmaz
lâyık
yakışan; yaraşır; yakışıklı
layiha
dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı
lede-l-hâce
hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman
ledelicap
icap ettiğinde
levâzım
gerekli şeyler; malzeme; malzemeler
livâ'
bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak
lükata
buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey
M
Ma'dûd
sayılı;
muayyen mâ-adâ
başka; dışında
madde-i sabıka
yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler
madrûb
dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş
mağsûb
gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer
mahcuz
haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş
mahdut
sınırlanmış; tahdit edilmiş
mahfuz
saklı; gizli
mahiyet
nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü
mahlûl
hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan
mahrum
yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen
mahsulât
mahsuller; ürünler
mahsup
hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş
mahsus
özgü; özel; müstakil; özel olarak
makable şâmil
geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen
makable teşmil
bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi
makrûn
yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış
maksûr
kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı
maktu
götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız
makule
çeşit; tür; soy
mamelek
malvarlığı
mansub
atanmış; nasbolunmuş
marifetiyle
yoluyla;aracılığıyla
maruz
arzolunmuş; bir şeyin karşısında etki altında bulunan
masarif
masraflar; giderler
maslahat
emir; buyruk; madde; husus; dirlik düzenlik; iş
masrûf
sarfedilmiş; harcanmış
matlab
talep olunan; istenen şey
matlubat
alacaklar; istenen şey
matuf
yöneltilmiş; yönelik
mazarrat
zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme
mazbata
tutanak
mazbut vakıf
yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf
mazhar
erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma
mazmûn
ödenmesi gereken şey
maznun
zanlı; sanık
me'cur
kiraya verilen şey; kiralanan
mebaliğ
meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar
mebânî
binalar; yapılar
mebde
evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur
mebi
satılan şey
meblâğ
para tutarı; akçe
mebnî
buna dayanan; ....den dolayı; ......den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu
mecâri
su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar
meccanî
parasız; bedava
mecmuu
tümü; tamamı; hepsi
mecra
bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu
meçhul
bilinmeyen; tanınmayan
medar
dayanak; yardım; elverişli
medlûl
delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan
mefhumu muhalif
karşıt kavram
mefruğunbih
devir konusu şey
mefruğunleh
kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse
mehil
süre; önel
melhuz
muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir
memnu
menedilmiş; yasaklanmış; yasak
men
yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme
men etmek
engellemek; yasaklamak
men'i muaraza davası
bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava
menâfi
menfaatler; yararlar; çıkarlar
menâfi-i umûmiyye
kamu yararı
menba'
kaynaklar; çıkış yeri
menfaat
çıkar; yarar; kâr
menfaati amme
kamu yararı
menkul
taşınır; taşınır mal
menşe
kaynak; kök; başlangıç
mera
bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi
merbut
bağlı
merhun
rehnedilen mal
mer'i
yürürlükte; geçerli
meriyet
yürürlük
mesağ
izin; ruhsat; cevaz
mesaha
ölçme; ölçümleme
mesâkin
meskenler; oturulacak yerler
meskûn
içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş
mesmu
dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir
mesned
isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe
mesul
sorumlu
mesuliyet
sorumluluk
meşfu
şuf'a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal
meşrû'
hukuksal düzene uygun; yasal
meşrut
şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı
meşruta tevliyet davası
vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava
mevaşi
koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan
mevhûm
varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan
mevkuf
vakfedilen şey
mevrid
varacak yer
mezkûr
zikredilen; sözü edilen; anılan
mezrûât
ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler
mezun
izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi
mezuniyet
izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma
mıntıka
bölge; yer; mahal
mikâp
bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp: metreküp)
milk
kudret; tasarruf; mülk
misillû
benzer; örnek gibi
muaccel
ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş
muacceliyet
borcun vadesinin gelmiş olması
muaddün-li-l-istiglâl
kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya
muadil
denk; eşit
muafiyet
affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş
muâhede
antlaşma; karşılıklı ant içme
muahhar
sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki
muallak
havada boşta duran; sürüncemede kalmış
muamelat
muameleler; işlemler
muaraza
çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga
muavin
yardımcı
muayyen
belirli; belli; saptanmış
mubayaa
satın alma
mucibince
gereğince; uyarınca
mucip
gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi
mucip sebepler
gerektirici sebepler; gerekçe
mugayir
aykırı; zıt; ters
muhacir
hicret eden kimse; göçmen
muhakeme
yargılama
muhammen
tahmin edilen
muharrer
yazılı; yazılmış
muhassas
tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü
muhatara
riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan
muhayyerlik
bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak
muhdesat
sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler
muhik
haklı; geçerli; uygun; gerekli
muhkem kaziyye
kesin hüküm
muhtar
özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı
muhtelif
çeşitli; değişik; farklı
mukabil
karşılık; karşı
mukaddem
önce; önce gelen; daha öncede bulunan
mukadderat
kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler
mukarrer
kararlaştırılmış
mukarrerat
kararlar; kararlaştırılan şeyler
mukataa
arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi
mukavele
sözleşme; akit; bağıt
mukayyet
kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş
mukriz
ikraz eden; borç veren; ödünç veren
muktazi
gerekli
munkati
kesilmiş; ara verilmiş
munsifane
insaflı ölçüde
muntafî
sönme; ortadan kalkma
muntazır
bekleyen; gözetleyen
murabaha
kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik
murakabe
denetleme; kontrol; gözetme
muris
kazandıran; veren; miras bırakan
murtabit
bağlantılı
musaddak
tasdikli; onaylı
musakkaf
üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan;
musakkafat
gelir getiren kapalı (damlı) binalar
mutad
alışılmış; âdet olunmuş; normal
mutalebe
talepte bulunma; istemde bulunma
mutasarrıf
tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri
mutavassıt
aracı; aracılık eden; vasıta olan
mutazammın
içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen
mutazarrır
zarar gören kimse
muteber
geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam
muteberiyet
geçerlik; geçerlilik
muttali
öğrenme; haberdar olma; bilgilenme
muvâcehe
yüzleştirme; yüz yüze gelme
muvafakat
uygun görme; onama; razı olma; rızası olma
muvafık
uygun; yerinde
muvakkat
geçici; süreksiz
muvâzaa
danışıklı işlem
muvâzene
denge
muzâf
izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik
mübâdele
bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim
mübayaa
satın alma
mübâyenet
birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş
mübâyin
zıt; aykırı; ters
mübeyyin
gösterir
mücâvir
komşu olan; yanında bulunan
mücbir
zorlayıcı; zorlayan
mücerred
soyut; genel
mücmel
kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare
müctemian
topluca; toplu olarak
müdafi
savunucu; savunan
müddea
davacının dava ettiği şey; dava konusu
müddeaaleyh
davalı; hakkında dava açılan kişi
müddeabih
dava konusu
müddei
davacı; iddia eden kişi
müddei aleyh
davalı; hakkında dava açılan kişi
müddei umumi
savcı
müebbet
sonsuz; süresiz
müeccel
vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş
müeddî
tediye eden; eda eden; doğuran
müesses
kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş
müessir
tesir eden; etkili; tesirli
müeyyid
teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren
müeyyide
yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler
müflis
iflas eden kişi;
mükellef
yükümlü; ödevli; görevli
mükellefiyet
yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev
müktesip
iktisap eden; kazanan; edinen
mülâhaza
düşünce; görüş
mülâhazât
düşünceler
mülhak evkaf(vakıf)
vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar
mülk
taşınmaz mal
mülki
ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin
mültezem
gerekli görülen; kayırılan
mülzem
bağlı
mümâselet
benzeme; benzeyiş; andırma
mümasil
örnek; misâl; benzeyen; andıran
mümellek-ün-leh
kendisine bir şey temlik olunan kimse
mümellik
temlik eden; mülk olarak veren kişi
mümessil
temsil eden; temsilci
mümeyyiz
sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneği
mümtâz
üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı
mümteni
çekinen; imtina eden; olamaz;
mün'akit olmak
bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak
münakasa
azaltma; eksiltme
münasebet
ilişki; ilgi; münasiplik; uygunluk
münasip
uygun; yakışık
münâzaa
uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık
münaziünfih
niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu
münbais
doğan; ileri gelen
müncer
sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan
mündemic
içinde bulunan; (içinde)yatan
münderecat
içerik; kapsam; içindekiler
münferiden
tek tek; ayrı ayrı; tek başına
münfesih
infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış
münhasır
..ye özgü; ..ye ayrılmış; ..ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış
münkati
kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı
müntakil
intikal eden; geçen
müntehî
nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan
mürâdif
eş anlam; aynı anlam
mürafaa(murafaa)
sözlü duruşma; genellikle Yargıtay'da veya İdare Mahkeme’lerinde yapılan duruşmaya verilen ad
müraselât
gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar
mürettep
tertip edilmiş; düzenlenmiş
mürtebit
bağlantılı; ilişkili; ilgili
mürtehin
rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip
mürur hakkı
geçit hakkı
müruru zaman
zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi
müsaade
izin; yardım; uygun olma; serbestlik
müsadere
zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması
müsamaha
hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma
müsâvât
eşitlik
müsavi
eşit; eş düzeyde; aynı seviyede
müseccel
tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış
müstacel
ivedi; tez; hemen yapılması gerekli
müstacelen
ivedi olarak; acele olarak
müstaceliyet
ivedilik; acil olma hali
müstagallât-ı mevkufe
hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar
müstehak
hak eden
müstehik
istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık
müstelzim
gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu
müsteniden
dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek
müstesna
ayrık; istisna olan; kural dışı
müşâ'
ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal
müşâbehet
benzeyiş; benzeme
müşâbih
benzeyiş; benzeme
müşârün-ileyh
adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse
müşkilât
zorluk; güçlük
müştemilât
eklenti
müşterâ
iştira edilmiş; satın alınmış
mütâlaa
görüş; irdeleme; düşünce
müteaddit
birden fazla; çeşitli
müteahhidünbih
taahüt edilen,yapılması istenilen şey
müteahhit
taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen
müteakip
izleyen; izleyici; hemen sonra
müteallik
ilişkin; bir şeye dair; ilgili
müteamel
alışılagelmiş
mütebaki
geriye kalan; artan
mütecâviz
tecavüz eden kimse; saldırgan
mütedâir
dair olan; ilişkin; değin
mütedavil
elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden
müteferri
eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten
müteferriât
teferruat; ayrıntı
müteferrik
dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü
mütegayyib
kaybolmuş; yitmiş
mütehammil
tahammüllü; dayanıklı
mütehassıl
doğan; hasıl olan; meydana gelen
mütehavvil
değişken; kararsız
mütekabiliyet
karşılıklılık
mütemâyil
eğilimli; taraflı görünen
mütemerrid
temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen
mütemmim cüz
tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır.
mütenasip
uygun; denk
müterâfik
beraber bulunan; karışık; birlikte
müterettib
sıralanmış; ait olan; .....üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen
müteselsil
zincirleme; dayanışmalı; ardarda
mütevakkıf
bağlı
müteveffâ
vefat etmiş; miras bırakan
mütevelli
bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu
mütevellit
doğan; ileri gelen
müttefik-un-aleyh
üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış
müttehaz
verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan
müzaheret
yardım; koruma
müzayede
artırma; açık artırma
müzekkire (müzekkere)
yazı; tutanak; bir iş için üst makama yazılan resmi kağıt
N
nâfıa
bayındırlık işleri
nahiye
bucak; bölge; kenar; kısım; çevre
Nail olmak
erişmek; kavuşmak
nâkız
bozma; kaldırma;
nâm-ı müstear
takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama
nâsıb
nasbeden; diken; tayin eden; atayan
nâşî
neşet eden; ileri gelen; ötürü; dolayı; sebebiyle
nâtık
bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak
nebât
bitki
nef'î
çıkar ile ilgili; faydacı
nema
büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz
neseben
soyla ilgili; soy bakımından
neşet etmek
doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak
nevi
çeşit; tür
nez'
sökme; kaldırma; yoketme
nezaret
denetim; gözetim; bakanlık
nezetmek
kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak
nısf
yarım; yarı; yarısı
nidâ
çağırma; bağırma; ünlem
nisap
derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması
nisbet
oran; bağlılık;ilgi
niyâbet
vekillik;
naiplik;
vekâlet
niza
ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık
nizâm-nâme
tüzük
nizasız ve fasılasız
uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız
nokta-i nazar
görüş; bakış açısı
nukud
nakitler; paralar
nükûl
vazgeçme; cayma; kaçınma
nümune
örnek
O
otlak
bkz. yaylak, kışlak
Ö
Örf
gelenek; insanların iyi ve yararlı saydıkları olumlu âdetler
P
pedavra
köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; hartama
R
râbıta
bağlantı; bağ; düzen; tertip
râci
rücu eden; geri dönen; ilgisi olan
rahin
rehin veren; rehneden
rakabe
devri ve devir alınması olanaklı bulunan şeyin kendisi; örneğin tarla,köle gibi; mala(şeye) hakim olabilme kudreti; çıplak mülkiyet
rapt
bağlama; bağlanma; iliştirme; bağlaç
rayiç
sürüm değeri; geçerli olan
ref etmek
kaldırmak; örneğin itirazın ref'i (kaldırılması)
resen
kendiliğinden; herhangi bir isteğe gerek olmadan; otomatikman
resülmâl
anamal; sermaye
reşit
ergin; rüşt yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını dolduran veya onsekiz yaşını doldurmamasına rağmen evlenen veya yasal olarak erginliğine mahkemece karar verilen kişi
riayet
uyma; saygı
rûz-nâme
gündem; yevmiye defteri; takvim
rü'yet
davanın bakılmakta olması
rücu
dönme; geri dönme; cayma; sözünden dönme; sözünü geri alma
rüçhan
öncelik; üstünlük; imtiyaz
rüsum
resimler; devlet dairelerinde ve diğer kamu kuruluşlarında görülen hizmet ve harcamaların karşılığı olarak alınan vergiler
S
sabit
hareketsiz; durağan; belirlenmiş; saptanmış; tespit edilmiş; belli; muayyen
sâdır olmak
çıkmak
sahih
sıhhatli; gerçek; düzgün; doğru; legal; hukuka uygun
sâkıt
susan; herhangi bir görüş bildirmeyen; düşen; düşücü; hükümsüz
salâhiyet
yetki; bir davaya bakabilme
sâlif-üz-zikr
zikri geçen; bildirilen
salih
elverişli; uygun
saniyen
ikinci olarak
sarahat
açıklık; netlik; sarihlik; aydınlık
sarfiyat
harcamalar; giderler
sari
bulaşan; bulaşıcı
sây
emek; çalışma
sebketmek
vâki olmak; yapılmak; olmak; ileri geçmek
selb
zorla alma; kaldırma; giderme
semen
satış parası; satış sözleşmesinde, satana mal teslimine karşılık olarak ödenecek para
semere
bir maldan elde edilen ürünler; Tabii Semere:Bir şeyin kendisinden oluşan ürün; Medeni Semere:tabii olmayan semere, hukuki işlemlerden doğan semere
senedât
senetler
sened-i hâkanî
tapu senedi
senevî
senelik; yıllık
serdetmek
ileri sürmek; öne sürmek; ortaya çıkmak; belirtmek
seyrân-gâh
gezme yeri; dolaşma yeri
Sıhhat ve İçtimai
Muavenet Vekaleti
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
sirayet
bulaşma; yayılma; geçme
sirkat
hırsızlık; çalma; çalınma
siyanet
koruma
suiniyet
kötüniyet
sukut
düşme; düşüş
sureti mahsusa
özel olarak; özellikle; belli amaçla
sübût
sabit olma; gerçekleşme; ispatlama; ispatlanma; kanıtlama
sükna
oturma yeri; oturulacak yer; konut
sükna hakkı
bir evde veya evin bir bölümünde oturma hakkı veren kişiye bağlı bir irtifak hakkı; oturma hakkı
sülüsân
üçte iki
Ş
şagil
meşgul eden; meşgul olmayı gerektiren; işgal eden; bir mülkte oturan
şahâdet
tanıklık
şahsı âhar (âher)
başkası; üçüncü kişi
şamil
içine alan; kapsayan; çevreleyen
şâmil olmak
kapsamak; içine almak
şârih
şerhçi; şerh eden; bir konuyu ayrıntılarıyla açıklayan
şayi
pay; hisse
şâyi hisse
ortak (müşterek) mülkiyette, ortaklardan herbirine ait pay
şayian
ortaklaşa
şefi
şufa (önalım) hakkı bulunan kişi; önalımcı
şerait
şartlar; koşullar
şerh
kişisel hakların, devir sınırlamalarının ve geçici tescilin, tapu siciline yazılmasını gösteren terim
şerik
ortak; iştirakçi
şibh (şibih)
benzer; benzeme; benzeyiş
şifahî beyan
sözlü açıklama
şufa
önalım; öncelikli alım
şufa hakkı
önalım hakkı; mükellefin, hakkın konusu olan şeyi bir üçüncü kişiye satması durumunda, hak sahibine tek taraflı bir irade beyanı ile satılan şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında öncelikle kendisine devrini isteme yetkisini veren haktır, yenilik doğuran haklardandır.
şümul
kapsam; içine alma; kapsama
şüyu
paydaşlık; hissedarlık
T
ta'lık
geciktirme; askıda bırakılma
taalluk
ilişiği olma; asılma; ilgi
taayyün
tayin olunma; belli olma; belirme
tâbiiyet
kişileri veya şeyleri devlete bağlayan siyasal ve hukuki bağ; uyrukluk; vatandaşlık; yurttaşlık; bağımsızlık
tacir
ticaretle uğraşan
tadât
sayma; sayılma; sayım
tadil
değiştirme; değişiklik
tağyir
başkalaştırma; değiştirme; bozma tahakkuk gerçekleştirme; gerçekleşme
tahammül
dayanma; katlanma; kaldırma
tahassul
hasıl olma; sonuç olarak ortaya çıkma
tahavvül
değişme; dönme
tahdîdât
sınırlamalar; kısıntılar
tahfif
hafifletme; azaltma
tahkikat
soruşturma
tahmil
yükleme
tahrip
harabetme; yıkma; kırma; bozma
tahrir
yazma; yazım
tahriren
yazılı olarak
taht
alt; aşağı
tahtani
binanın alt kısmı
tahtani fevkani
altlı üstlü
tahvil
değiştirme; değiştirilme; borç senedi
tahvilat
tahviller
takaddüm
önce gelme; önde gelme
takarrür etmek
kararlaşmak; kararlaştırmak; istikrar kazanan kararlar
takrîr
önerge; anlatma; anlatış; tapuda malını sattığını veya ipotek ettiğini söyleme
takrir etmek
sağlamlaştırmak
takyit
sınırlama; kayıtlama; şarta bağlama; kısıtlama
talâk
islâm hukukunda boşanma
talîmâtnâme
yönetmelik
tapuyu misil
tarafsız bilirkişinin belirteceği tapu; bedel; değer baha
tarafeyn
iki taraf
tarik
yol; yöntem
târik
terkeden; bırakan
tariki âmm
herkesin geçebilmesi için bırakılan yol; kamunun yararlandığı yol; genel yol
tasarruf
sahip olma; biriktirme; tutum; ekonomi
tashih
düzeltme; resmi bir kütüğün, bir hukuki işlemin düzeltilmesi
tasrih etmek
açıklamak; belirtmek
tasvib
doğru bulma; uygun görme; onaylama
tatbika medar imza
uygulamaya elverişli imza
tathir
temizleme
tavassut
aracılık; ara bulma; aracı olma
tavzîh
açıklama
tazammun etmek
öngörmek; sonucu doğurmak; içine almak; kapsamak
tazyik
zorlama; baskı uygulama
teadül
beraberlik; denklik; birbirine denk gelme
teahhur(teehhür)
gecikme; temerrüt
teâmül
örf ve adet; öteden beri olagelen
tebaa
uyruk; bir devletin hükmü altında bulunan kimseler
tebâdür
akla gelme; hatırlanma
tebârüz ettirme
belirtme; ortaya koyma
tebdil
değişme; değiştirilme
tebeddül
değişiklik
tebellüğ
bir tebliği alma; tebliğ edilen bir yazıyı imza ile teslim alma
tebellür
netleşme; net olarak ortaya çıkma; aydınlanma
tebeyyün etmek
saptanmak ; ortaya çıkmak; aydınlanmak
tecdit
yenileme; tazeleme
tecezzî
bölünme; doğranma
tecvîz
ceza verme; caiz görme
tedabir
tedbirler; önlemler
tedarik
sağlama; temin etme
tedavül
sürüm; elden ele gezme; dolaşma; kullanılma
tediye
ödeme; bir borcun ödenmesi
tedricen
azar azar; yavaş yavaş; aşamalı olarak
tedvîn
hukuku birleştirmek amacıyla,hukukun bir dalı ile ilgili yasa halinde kurallar koyma
teehhür
gecikme; sonraya kalma
teemmül
düşünüp taşınma; etraflıca düşünme
teessüs
kuruluş; kurulma; yapılma; yapılanma
tefehhüm
anlamak; akıl erdirmek
teferruat
ayrıntı; bölgesel töreye (örfe) veya malikin açık isteğine göre, bir şeyin işletilmesi veya korunması veya ondan yararlanılması için sürekli olarak ona tahsis olunan ve kullanışta o şeye bağlı kılınan yada takılan veya onunla birleştirilen taşınır mallar, asıl şeyin teferruatıdır.
teferruğ
satın alanın aldığı mülkün ferağ işlemini yaptırması, tapu kaydını kendi üzerine çevirme
teffiz
bkz. tefvîz
tefhim
verilmiş olan kararın veya hükmün,duruşmada hazır bulunan taraflara yargıç tarafından sözle bildirilmesi
tefrişat
döşeme araçları; bir yeri döşemek için kullanılan eşya
tefvîz
ihale; sipariş etme; havale etme; dağıtım; ısmarlama; bir taşınmazı belli bedel karşılığında üçüncü kişinin üzerinde bırakma
tehâlüf
yargıcın iki tarafa da yemin vermesi; birbirine zıt olma
tehir
erteleme; ara verme
tekabül etmek
karşılamak; karşılık olmak
tekaüd
emeklilik
tekâyüd
birbirine hile yapma
tekeffül
birine kefil olma; kefalet verme; garanti etme
tekemmül
tamamlanma; olgunlaşma
tekevvün etme
yaratılma; meydana gelme
telâfi
zararı karşılama; giderme; eksikliği giderme
telâhuk
birbirine katılma; yarışma; hakların yarışması
telef olma
yok olma; boşyere harcama
telhîs
hülasa etme; özetleme; özet
telif
yazma; uzlaştırma
telvis etmek
kirletmek
temadi
sürüp gitme; süregelme; devamedegelme; sürme; uzama
temellük
mülk edinme; kendine mal etme; sahip olma; sahiplenme; devralma
temerrüd
direnme; borcun ifasında gecikme
temettü
kâr; kazanç payı; yarar
teminat akçesi
bir sözleşmenin kurulması için taraflardan birinin diğerine vermek yükümlülüğünde bulunduğu para
temlik
devir
tenâküz
çelişki
tenbih
uyarma; uyarı
tenezzül
inme; alçalma; düşme; kendine aykırı gelen bir işi veya durumu kabul etme
tenkis
indirme; azaltma; eksiltme
tenmiye
nemalandırma; artırma; işletme
tensip
uygun görme
tenvîrât
aydınlatma; ışıklandırma
tenzil
indirtme; azaltma
terâküm
birikme; biriktirme
tercihe şayan
üstün tutulan; yeğlenen; tercih edilen
tereke (terike)
miras bırakanın mirasçılarına geçen kalıtı; kalıt; mirasçılara kalan malvarlığı
terekküp etmek
oluşmak
teressübât
tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar
terettüp etmek
düşmek; doğmak; ait olmak; sırası gelmek; gerektirmek
terhin
rehin olarak verme; emanet bırakma
terkin
silme; çizme; resmi kütük veya defterde yazılı bulunan bir konunun (şerhin) çizilmesi
termim
tamir etme; onarma; düzeltme; iyileştirme
tersîmât
resmetmeler; resmini yapmalar; çizmeler
tertip
sıra; düzen; düzenleme
tesâhub
sahip çıkma; koruma
tesellüm
teslim alma
tesmiye
ad koyma; isimlendirme; belirleme
tesviye
sonuca bağlama; çözümleme; gereğini yapma; seviye; düzdüzeltme
teşevvüş
karışıklık; kargaşalık
teşkil
şekil verme; yapma; kurma;oluşturma;örgütlenme
teşmil
kapsamına alma; yayma
tevakkuf
bağlı olma; durma
tevarüs
bir kimseden miras kalma; mirasa konma; kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme
tevdi etmek
vermek; bırakmak; sunmak
teveccüh
yönelme; yakınlık duyma; sevgi
tevellüt
doğum; doğma
tevessül etmek
başvurmak; kalkışmak; girişmek
tevfik
uydurma; uygunlaştırma
tevfikan
uyarınca; (ona) göre
tevhid
birleştirme
tevlit etmek
doğurmak
tevliyet
vakfın işlerini yönetmek
tevliyet davası
mütevellilik davası; vakfın işlerine bakma göreviyle ilgili dava
tevsî'
genişleme
tevsîk
belgelendirme
tevzi
dağıtma
tezâyüd
artış; çoğalma
tezkere-i sâmiyye
sadrazamlık makamından yazılan tezkere
tezyinat
süslemeler
U
uhde
görev; birinin yapmakla yükümlü olduğu iş; bir işin yapılacağına söz verme
uhdesinde
üzerinde; sorumluluğunda
ulak
haberci; haber götürücü
ulema
alimler; bilginler
umran
bayındır
umranî
bayındırlıkla ilgili; imarlı hale getirme
umumî
umuma ait; genel; kamu ile ilgili
umur
işler
urup
arşının sekizde biri
uygulama imar plânı
onaylı halihazır haritalar üzerinde, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak, nazım imar plân esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzeni, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama plânlarına esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntılarıyla gösteren plân
V
vabeste
bağlı
vakfiye
vakfedenin vakfa ilişkin bildirimini ve hakimin tescilini kapsayan belge
vakıf
tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi
vâkıf
bilen kişi; vakfeden kişi; vakıf kuran kişi
varaka
belge; yazılı kağıt
varant
rehin senedi; umumi mağazaya tevdi edilen mallara ve tahıla ilişkin rehin hakkını gösteren ve bu mallar üzerinde herhangi bir alacaklı yararına bu hakkın yaratılmasını sağlayan senet
varîd
gelen; vasıl olan; gerçek olan; varolan
vâridât
gelirler; devlet(kamu)gelirleri
vâris
mirasçı
vasıl olmak
ulaşmak, erişmek
vaz'
koyma; konulma (yürürlüğe koyma)
vazıyed etme
bir şeye veya bir işe el koyma
vaziyet
durum; hal
vecîbe
borç
veçhile
(bu) yönden; böylece; uyarınca
vefa hakkı
hak sahibine, sattığı şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında tekrar kendisine devrini, tek taraflı irade beyanı ile isteme yetkisi veren hak
vehle
öncesi; baş tarafı; dakika; an
vehle-i ûlâ
ilk başlangıç; birdenbire
velev
olsa bile; hatta; ister; isterse
verese
mirasçılar
vesait
vasıtalar; araçlar
vezâif
vazifeler; görevler
vicahî
yüze karşı; tarafın yüzüne karşı
vikaye
koruma
vuku bulmak
olmak; oluşmak; meydana gelmek
vücut bulmak
doğmak; yapılmış olmak
Y
yalamuk
çam ağacının reçineli kabuğu; soymuk
yapı
(imar hukukunda) karada ve suda, sürekli veya geçici, resmî veya özel yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve hareketli tesisler
yapı alacaklısı ipoteği
bir yapıyı yapanların, o yapıdan doğan alacaklarını teminat altına almak için koydurdukları gayrimenkul rehni
yapı kullanma izni
iskân belgesi
yapı malikinin sorumluluğu
bir binanın veya diğer yapı eseri malikinin, bunların çürük yapılmasından veya korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu tutulması
yapı ruhsatı
inşaat izni; inşaat ruhsatı
yayla
çevresi dik bayırlarla çevrili, düz ve yüksek yer; genellikle yüksek platolarda yer alan, insanların serinlemek ve hayvanlarını otlatmak için yaz aylarında gidip kaldıkları yer
yaylak
hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak
yed
el ;elinde bulundurma
yed'i istirdat
mal üzerindeki yitirilmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek
yediemin
uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl
yekûn
toplam
yerleşme alanı
imar Plânı sınırı içindeki yerleşik ve gelişme alanlarının tümü
yeşil alan
şehir imar plânlarında toplumun yararlanması için ayrılan ve üzerinde inşaat yapılması mümkün olmayan ve ileride veya şimdiden park, çocuk parkı vb. hizmet alanı olarak ayrılmış alan
Z
zabıtname
tutanak
zâhire
yiyecek; gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat
zâhirî
görünen; görünüşte
zail
zeval bulma; bitme
zamin
bir şeyi tazmin eden; kefil
zaruri
zorunlu
zata mahsus
kişiye özel; kişisel; şahsi
zevâid (zevait)
vakıfta gelirin dağıtılmasından sonra geri kalan
zeval
son; bitim; nihayet; yok olma
zevciyyet
kocalık,karılık; karı-kocalık; eşlik
zımnında
dolayısıyla; için; olarak
zımnî
üstü kapalı; açık olmayan
zikretmek
anmak; anılmak; bildirmek; belirtmek
zilyet
bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi; bir şeyde tasarrufta bulunan kişi; elmen
ziya
kaybetme; yitme
ziyade
fazla; çok; aşırı
zuhur etmek
ortaya çıkmak; doğmak
Kaynak : http://www.hukuki.net/hukuk_sozlugum.asp