• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/

İstanbul Van Dayanışma Platformu

Video Arşivi
Araştırma Yazıları
Günün Sözü










TAM EKRAN YAPIN
Arkanıza Yaslanın 
Yumun Gözlerinizi..

 

Haftanın Kitabı

Muhteşem Resimler DEVAM

IslamicART 1    3
Hava Durumu
Takvim
Üyelik Girişi

Hey gidi günler...

Hey gidi günler...

Elif TUNCA - onyediyirmibes


Yıllar önce izlemiştim. Her zamanki gibi gözü yaşlı ama bu defa her zamankinin aksine günlük kıyafetiyle kürsüden hitap ediyor, “Hey gidi günler diyeceksiniz” diyordu: Sizin, gelecekte, iyi günleri idrak ettiğiniz zaman, geriye dönüp yüzüne bakacağınız günler olacaktır. Çok kimseler tatlı günleri ileride arayacak. Fakat siz yer yer dönüp gerilere bakacaksınız. Ve o gün, sahabinin dediği gibi, “Hey gidi günler” diyeceksiniz; “Meğer tatlı günler o günlermiş” diyeceksiniz. Belki ben de öyle diyeceğim. Belki yerin altında belki yerin üstünde ama ben de öyle diyeceğim; hey gidi günler… Tam yaşanacak günlermiş! Belki bugünler hicranlı günler, belki hasretli günler. Ama bir gün gelecek, özlenen günler olacak. Nesibe; yetiştiği gül devriyle şen, şad ve hurrem değildi. O, Uhud’u düşününce seviniyor ve gülüyordu. Sırtında elin, yumruğun girip saklandığı yarayı gösterdikleri zaman mesud ve bahtiyar oluyordu; gül devrini yaşarken değil. Abdullah ibni Hüzafetüs’sehmi, başının, kaynayan sulara sokulduğu günleri hatırlıyor, “Hey gidi günler” diyordu. Huzeyfe, babasının evinden kovulduğu günü düşünüyor, “Hey gidi günler” diyordu”


Sanki tam da bu hitaptan az sonra, kendisini dinleyen pek çok kişinin başına gelecekler için önden uyarı yapıyor gibiydi. Zira 1991 tarihli bu konuşmanın ardından ‘önden giden atlılar’ ilk seferlerine çıkmaya başlayacak, Orta Asya başta olmak üzere dünyanın dört bir yanına Türk okulları açılacak, açılırken de ileride “Hey gidi günler” dedirtecek bütün meşakkatler sonuna kadar yaşanacaktı.

“Selam- Bahara Yolculuk” işte bu ‘hey gidi günler’e bir yolculuk… O günleri bizzat yaşayanlar, akrabası- arkadaşı vesilesiyle şahit olanlar ve uzaktan takip edip “Bize de nasip olsa” diye iç geçirenlerin hep bir ağızdan söylediği bir söz; hey gidi günler… Gerçi şimdi yeni bir ‘hey gidi günler’ kuşağındayız; olsun, Allah’tan gelen her şeyin başımız üstünde yeri olduğu gibi biz, ‘hey gidi günler’i hassaten severiz!

Bir yanda yıllar ötesinden gelen bu çağrışım varken bir yanda da hemen şu geçtiğimiz günlerdeki haberlerden gelen çağrışımlar var; “Size tecavüz müstehak” diyen, tacizi teşvik eden hatta kendi adı tacize, tecavüze karışmış sözde ‘eğitimci’ler dolduruyor haberleri. Öte yanda ‘eğitimci’ sıfatının hakkını fazlasıyla verenlerin kurduğu ve çalıştığı okullar, devlet eliyle kapatılmaya çalışılıyor. “Selam- Bahara Yolculuk” böyle bir zamanda vizyona girdiği için anlamı da çağrışımları da okuması da kendiliğinden farklılık kazanıyor.

Film, o malum ve meşhur 5. katın çekimiyle başladığı için baştan yakalıyor seyirciyi. Akabinde bir takke içindeki ülke isimlerinden birini çekip gözü kapalı dünyanın bir ucuna giden eğitimciler giriyor kadraja. Hikayemizin kahramanı İsmail öğretmen Kırgizistan’ı çekince diğerleriyle birlikte haritada arıyor ‘yeni vatanı’nın yerini.

Ani burun kanamalarından, ciddi bir sağlık sorunu olduğunu anladığımız eşi Sevgi ile çocukları Zeynep ve Yusuf’u, daha sonra yanına almak üzere bırakıp Kazakistan’a uçuyor İsmail öğretmen. Yanındaki koltukta ise dolandırıcı Mehmet oturuyor. Kaçak olan Mehmet’in Kırgızistan’da bir işi yok tabii; ilk uçak olduğu için atlamış, Kırgızistan’dan Moskova’ya geçecek kendi planına göre. Fakat havaalanına inince Moskova’da arandığını öğreniyor. Rehberi gelmeyen İsmail hoca, lisan-ı halle de henüz etraftakilere derdini anlatamayınca Mehmet, geçici iş niyetiyle, rehberliğine soyunuyor ve Kırgızistan’daki geçici ve zorunlu misafirliğini de böylece kılıfına uyduruyor.

İsmail’in lisan-ı hali, Eğitim Bakanlığı’nda işe yarıyor ve yüz geri edilecekken Issık Gölü yakınındaki metruk okul binasını bile alıyor. Ancak bu iş, o binayı kumarhane yapmaya hazırlanan ve kasabanın ‘zalım ağa’sı olan Taştan beyin hoşuna gitmiyor elbette. Karşılaştıkları ilk andan itibaren; geçmişten Mekke müşriklerini, bugünden ise çok bilindik adresleri hatırlatırcasına zulüm adına elinden geleni ardına koymuyor. Önce tehdit, sonra tecrit, nihayet silahlı saldırı! “Bunlara su bile yok!” diyor bir defasında, kasabalıların ortasında; ne kadar da tanıdık bir tehdit…

Her türlü zorluğun ortasında canını dişine takan İsmail’in çalışmasına Mehmet de kendini iyinden iyiye kaptırıyor bir süre sonra. Kasabadansa çocuklu dul Ayperi ve ‘aksakal’ (Orta Asya’da akil adam yerine kullanılan tabir) Sultanbeg her türlü desteği veriyor. Bir süre sonra gelen eşi ile oğlu da can şenliği oluyor İsmail’e ama onların da ayrı dertleri oluyor tabii. O tarihlerde Orta Asya’yla bir biçimde irtibatı olanların çok iyi bileceği gibi şeker yokluğu, sebze meyve kıtlığı gibi şeyler de kadınları sıkıyor haliyle!

Hikayeyi baştan sona anlatmak niyetinde değilim; onu zaten salonda göreceksiniz ki zaten yıllardır da aşinasısınız muhtemelen. Tam “aşina” kelimesi üzerine bir şey söylemeli ama; filmdeki pek çok motif, aşina olmayanların çok da rahat anlayabileceği şekilde kullanılmamış. Ortalama bir sinema seyircisi, izlediği karakterle özdeşleşmek için o karakterin hayat hikayesine –en azından kritik anlarına, önemli dönemeçlerine- vakıf olmak ister. Oysa İsmail’in kur’a çekiminden önce nasıl bir hayatı olduğunu, nasıl bir aile ve çevre ortamında yetiştiğini, bu herkese akıl almaz gibi görünen kararı vermekte onu motive eden temel düşüncenin kaynağını ve İsmail’in o düşünceyi nasıl içselleştirdiği bilgisinden mahrumuz! Üstelik İsmail’in ideallerine bir antitez gibi hikayeye yerleştirilen Mehmet’in itirazlarına cevap verilirken bile bunlar gündeme gelmiyor. Yani hikayenin kahramanının ‘insani’ tarafına sondaj yapılmayıp sadece tek boyutlu bir ‘kahraman’ olarak sunuluyor. O öğretmenlerin her biri bir kahraman ve her bir hikaye efsane; buna itiraz etmek mümkün değil. Ancak bu tip tek boyutlu kahramanlar, şematik ‘iyiler- kötüler’ Yeşilçam filmlerinde kaldı.

Öte yandan Kırgızistan hikayesine eklemlenen Kazakistan hikayesi ise çok güçlü ancak tam da bu sebeple bu hikayeden ayrı olarak ele alınmayı gerektiriyor. Kazakistan’daki okuldan bir belletmen ve sorunlu öğrenci ilişkisinin, Kırgizistan’daki hikayeyle kurulan bağı aslında çok da anlamlı. Spoiler vermeyeyim ama bütün bu coğrafyaların –ve aslında bütün insanlığın- kardeş olduğu metaforunu çok ince ve zarif biçimde işliyor. Keza Taştan beyin yeğeni Cengiz’in, pilot olmak istediği halde Taştan tarafından yarışlarda para kazanmak için jokey olarak yetiştirilmesinin resmi: Çerçeveye doğru gelen uçağın hemen altında, gözlerini kapatıp kollarını uçağın kanadı gibi iki yana açarak atını koşturan Cengiz’in hali; üstad Necip Fazıl’ın “Sapan taşlarının yanında füze” dizesindeki gibi, o coğrafyaların, uçak olabilecekken at sırtında kalması gibi bir benzetmeye de omuz veriyor.

Yani yine aynı dert aslında; öyle çok ve öyle güçlü hikaye var ki en az vazgeçişle olabilecek en fazlasını tek bir filme doldurmak istiyor, bu yüzden de pek çok şeyi ıskalıyoruz. Türk sinemasının da böyle bir derdi var…

Aslında karşımızda bu açıdan da belki yeni bir ekolün doğuşu var; bu filme sadece Türk sineması mümkün değil. Halk sineması; halkın, perdede kendi hikayelerini bulabildiği bir sinemaysa bu film –ve gelecek filmler- dünyanın en sahici halk sineması ekolünü kuracaktır. Çünkü –Amerikan sinemasının, dayattığı ‘kendi’ hayat biçimini bir kez daha perdeden dayattığı örneklerin aksine- bu filmlerde Türkiye, Kırgızistan, Kazakistan, Bosna Hersek, hasılı bütün dünya insanları kendi öz ve özgün hikayelerini buluyor ve bulacak. Bunun da kendince açacağı yeni yollar olacaktır kuşkusuz; mesela bu filmde harika Kırgız oyuncularla tanıştık! Aynısını Türk oyuncular için de söylemenin mümkün olmasını isterdim ama İsmail karakterinin abartılı oyunculuğu, Sevgi karakterinin adeta Nuri Bilge Ceylan filmlerinden çıkmış gibi hiçbir hayat emaresi göstermeyen donuk oyunculuğu, filmin zayıf halkaları…

Hasılı; belki film çok güzel değil ama hizmet çok güzel!

Kaynak :
http://www.onyediyirmibes.com

Muhteşem Komutanlar







Finans - Borsa
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Köşe Yazıları

Diğer Linklerimiz
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam108
Toplam Ziyaret23678743
Kim Kimdir?